1 ay ago · Dr. Gökce Gürdil Birinci · 0 comments
Toksik İlişkiler
Kelime anlamı olarak toksik, zehirli demektir. O halde toksik ilişki de kişiyi zehirleyen ilişki anlamına gelir. Nasıl ki toksik madde bedene girdiğinde hücrelere ve dokulara zarar verir, toksik ilişki de kişinin zihinsel, duygusal ve bedensel sağlığı üzerinde bozucu ve yıkıcı etkiler gösterebilir.
Kişinin ego bütünlüğünü neyin zehirlediğini fark etmek pek kolay olmayabilir. Bu bazen bireyin kendisi hakkındaki bir bilgi, bir yargı, kronik olarak hissettiği olumsuz bir duygu, psikolojik veya fiziksel şiddet, saygısızlık, ağır bir yoksun bırakma hali vb. olabilir. Örneğin toksik bir ilişki içerisindeki bir birey, partnerinden içten içe sürekli şu şekilde mesajlar alıyor olabilir: İlgiye ve sevgiye değer değilsin, hak etmiyorsun, sinir bozucusun, istenmiyorsun, hatalısın, beceriksizsin, suçlusun, bu halinle yeterli değilsin… Devamlı bu tür mesajlara maruz kalan ve aksi yöndeki mesajları hiç duymayan birey giderek bunların doğruluğuna inanır ve öz güvenini yitirir.
Toksik ilişki bazen de sürekli bir saygısızlık ve sınır ihlali ile kendini gösterebilir. Birey devamlı utandırıldığını, aşağılandığını veya yok sayıldığını hissediyor olabilir. Hakkında sürekli olumsuz yorumlar ve hor gören ifadelerle duygusal sınırları ihlal ediliyor olabileceği gibi, fiziksel şiddetle de bedensel sınırları ihlal ediliyor olabilir. Daha da kötüsü bireyin bu tür saygısızlık ve sınır ihlallerini engellemeye yönelik çabalarının sonuçsuz kalması ve giderek bu tür davranışları kabullenmesidir. Artık utanç içinde boyun eğmiş ve hatta bu davranışları hak ettiğine inanmaya başlamıştır. Yani zehir etkisini göstermiş, birey gerçekte olmadığı birine dönüşmeye başlamıştır.
Toksik ilişkiler olumlu hislerin yoksunluğu yoluyla da deneyimlenebilir. Örneğin birey sürekli sevgisizlik ve ilgisizlikten yakınıyor ama bu yakınmaları sonuçsuz kalıyor olabilir. Partneri sevgisini geri çekerek onu cezalandırıyor, arada sırada gösterdiği ilgi ile üzerinde tahakküm kuruyor, bu sevgi ve ilgiyi bir lütufmuş gibi sunarak ya da terk etmekle tehdit ederek onu manipüle ediyor olabilir.
Toksik bir ilişkide kişi zamanla öz değerini ve potansiyellerini unutmuş, çökkün ve mutsuz biri haline gelebilir. Kendine empoze edilenlerin doğruluğuna inanıp artık pek çok konuda kaygılı, mahcup, ürkek bir ruh haliyle adım atamaz ve kendini ifade edemez duruma gelebilir. Üstelik böyle olduğu için de yine kendini suçlar, değişemediği için çaresizliğe kapılır.
Görüldüğü gibi, nasıl ki toksik maddeler insanı fiziksel olarak hasta eder, toksik ilişkilerde de kişiye iyi gelmeyen, uymayan, zarar veren girdiler onu psikolojik anlamda zehirler ve hasta eder. Peki, durum böyleyse kişi neden toksik bir ilişkiyi sürdürür? Bunun nedeni kişiden kişiye değişmekle birlikte, bu konuda ortak birtakım temalardan bahsedilebilir.
İlişkilerinde gördükleri zararlardan yakınan bireylere partnerlerinde sevdikleri şeylerin neler olduğunu sorduğumuzda genellikle şu gibi cevaplar alırız: Aslında iyi biri. Benimle ilgileniyor. Bana gösterdiği ilgiyi seviyorum. İyi olduğumuz zamanlar keyifli vakit geçiriyoruz… Bunlar aslında bir ilişkinin zaten olmazsa olmazları arasındadır. Yani elbette partnerimiz iyi biri olacak ve bizimle ilgilenecek, yoksa ilişki olmazdı. Ama bazı kişiler bunu bir lütufmuş gibi yorumlayabilir. Veya ilişkiyi keyifli zaman geçirmekten ibaret görebilir. Bazı insanlar ilgi ve özen görmemeye o kadar alışmışlardır ki zaten hak ettikleri ilgiyi görmeleri partnerlerini sevip onlara bağlanmaları için yeterli olur. Oysa sevgi sadece bundan ibaret bir şey değildir; partnerini koruma, gözetme, mutlu etme çabalarını ve onun iyiliğini düşünmeyi de içeren bir kavramdır.
Toksik davranışların sevgi ifadesi olarak algılanması da mümkündür. Örneğin kişi kendini aşırı kıskanan ve kısıtlayan partnerinin bu hallerini sevgi olarak yorumlayabilir. “Başka hiçbir şeyle ilgilenmeyeyim, hep onunla ilgileneyim ister. Beni hep korur, benim için endişelenir, hiçbir yere göndermez. Kıskandığına göre beni seviyor. Kimseye güvenmez, kimseyle görüşmemi istemez. Benim için en iyisini ister, o yüzden hep beni düzeltir, bana iyisini, doğrusunu öğretir…” Bunlar sağlıklı bir sevgi ilişkisinde sık duyulacak ifadeler değildir. Sağlıklı bir ilişkide taraflar birbirine güvenir, kişisel tercihlerine saygı duyar ve istekleri konusunda birbirlerini desteklerler. Yani sevmek kısıtlamayı değil, gelişip serpilmek için alan açabilmeyi, güvenmeyi, bireysel ihtiyaçları destekleyebilmeyi, onun adına mutlu olmayı, başarılarından gururlanmayı da içeren bir kavramdır.
Bazı kişiler küçüklükten itibaren kendilerine yönelik toksik davranışlara alışmış olabilirler. Dünyaya hiçbir şey bilmez halde gelen bebek, her konuda olduğu gibi, kendiyle ilgili bilgileri de çevresindekilerin kendisine davranış biçimlerinden edinir. İhtiyaçlarına duyarlılık gösterilmeyen, devamlı eleştirilen, utandırılan, isteklerine ve heyecanlarına alan açılmayan, fiziksel ve psikolojik sınırlarına saygı duyulmayan, onay, ilgi, sevgi, şefkat görmeyen çocuklar büyüdükçe bu yaşantıları normalleştirebilir. Dolayısıyla, ileride de kendine saygısız, incitici veya ihmalkâr davranılmasını olağan karşılayabilir ve bunlara uygun sınırları koymayabilir. Kendini suçlu, yetersiz, değersiz görerek; ilgiyi ve özeni hak etmediğini düşünerek, hatta nadiren elde edebildiği bir ödülmüşçesine ilgi ve onayın peşinden koşması gerektiğine inanarak büyüyen bir çocuk ileride de benzer duygular yaşayacağı ilişkilere meyleder. Çünkü öyle hissetmeyi biliyordur, öyle ilişkiler tanıdıktır ve tanıdık olan seçilir.
Toksik ilişkileri devam ettiren nedenlerden biri de kişinin o ilişkiye bir yönüyle ihtiyaç duymasıdır. Örneğin maddi, toplumsal ya da sosyal gerekçelerle zarar gördüğü bir ilişkiden çıkamayan birçok insan vardır. Günümüzde parası, sosyal gücü, gidecek bir yeri ya da koruyan ve destekleyen bir çevresi olmadığı için şiddete maruz kalmaya devam edenlerin, hatta yaşamını yitirenlerin haberlerini ne yazık ki hemen her gün duymaktayız. Dolayısıyla, çocuklarından ayrı kalmayı, mahalle baskısını, ölüm tehdidini, toplumsal dışlanmayı, açlık ve yoksulluğu göze alamayan birine, neden bu toksik ilişkide kalmayı sürdürdüğünü sormak çok da yerinde olmaz. Bireye yardımcı olmaya çalışırken onun içinde bulunduğu koşulları ve temel ihtiyaçlarını da dikkate alan bir yaklaşım geliştirilmesi önemlidir.
Bazen de birey yaşayacağı boşluğu göze alamadığı için o ilişkiyi bitirmiyor olabilir. En kötü ilişki bile ona ilişkisizlikten iyi gelebilir. Yalnız kalmaktan korkuyor ya da karşısındakinin düzeleceğini umuyor olabilir. Ya da kişi o ilişkide kalarak sağladığı maddi, sosyal veya çevresel imkân ve ayrıcalıklardan mahrum kalmayı istemiyor olabilir. Sonuç olarak kişi her ne kadar kısıtlanıyor, ihmal veya istismar ediliyor olsa da tutunduğu o tek dalı bırakmak istemiyor olabilir.
Sağlıklı bir yaşam için toksik maddelerin vücuttan atılması gerekir. Benzer şekilde ilişkilerin toksik etkilerinin de dışa atılması gerekir. Ama görüldüğü gibi bu pek de kolay olmayabilir. Kendisine ve ilişkilere dair zararlı inançları bünyeden atmak, yıllar boyunca yerleşip güçlenmiş bilgileri silip yeniden yazmak demektir. Dolayısıyla sosyal medyada gibi platformlarda toksik ilişkilerden kurtulma yönündeki mesajların çok da kolay uygulanamayacağını bilmek gerekir.
Bazı durumlarda ilişkinin bitirilmesi tek seçenek olmayabilir. Bazen ortada yabana atılamayacak bir sevgi ve bağlılık söz konusudur. Bu gibi durumlarda ilişkinin sağlıklı bir dengeye gelmesi için çaba gösterilebilir. Unutulmamalıdır ki toksik olan kişi değil, onun davranışlarıdır. Bu nedenle toksik olduğu düşünülen partnerin davranışlarının altında yatan gerekçeleri anlamak ve daha işlevsel temas yollarını geliştirmek de bireylere yardımcı olabilir.
Bazen de birey ilişkiyi bitirmek istiyor ama bir türlü yapamıyor olabilir. Bu gibi durumlarda ilişkiyi bitirme yönündeki tavsiyeler çok da işlevsel olmaz. Yardım etmek için öncelikle onun koşullarını iyi bilip anlamak gerekir. Bireyin geçmişten bugüne getirdiği inançları iyice anlamadan ve bunları sorgulamadan yol almak pek mümkün olmaz. Birey kendisinin değersiz, kötü, başarısız olduğuna ya da ilişkilerde saygısızlığın, şiddetin, kısıtlamaların, kıskançlığın normal olduğuna dair inançların aslında kendine uymayan, kendini zehirleyen bilgiler olduğunu fark etmediği sürece bunları içinden atamaz. Bu nedenle işlevsel bir terapi sürecinde bireyin kendisine ve ilişkilere dair doğru bildiklerinin sorgulanması, yanlışlara karşı çıkılması ve kendi doğrularını geliştirmesi desteklenmelidir. Ayrıca bireyin bugünkü koşullar için de desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerekir. Ayrılığın duygusal, sosyal ve fiziksel sonuçlarını göze alabilmek için bireyin nelere ihtiyaç duyduğu iyi anlaşılmalı ve bunları karşılama yolları bulunmalıdır. Ancak bu sayede birey bildiği güvenli sulardan çıkmaya hazır ve gönüllü hale gelebilir.
Tags: fiziksel şiddet, mutsuzluk, olumsuz, olumsuz duygu, olumsuzluk, saygısızlık, sevgisizlik, toksik, toksik ilişki Categories: Hayata Dair İpuçları
