Çağımızda depresyon birçok kişinin sıklıkla yaşadığı bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Genellikle çökkün bir ruh haliyle, umutsuzluk, karamsarlık ve mutsuzlukla seyretmektedir. Depresyondaki bireyler genellikle eskiden severek yaptıkları etkinliklerden keyif alamamakta, günlük işlevlerinde belirgin bir isteksizlik ve motivasyon düşüklüğü yaşamaktadırlar. Sürekli hüzünlü hissetme, değersizlik ve yalnızlık duyguları da sürece eşlik edebilmektedir. Depresyondaki bir birey çoğunlukla kendini üzgün hissetmektedir.
Bu üzüntü kaybedilen bir bireyin, bir nesnenin veya bir ilişkinin kaybına bağlı olarak yaşanabileceği gibi, yaşam amaçlarının ve yaşamdaki anlamın kaybına, çevreyle doyum veren temasların; sevgi, beğeni, takdir, onay ve ilgi gibi yaşantıların yokluğuna bağlı olarak da yaşanabilir. Genellikle depresyon süreçlerine hâkim olan duygu üzüntü olsa da depresyondaki kişilerin öfkeli olmaları da sıklıkla görülen bir durumdur. Bireyler ani öfke patlamalarından, çevreyle ilişkilerinde tahammülsüzlükten ve sürekli gergin olmaktan yakınabilirler. Bunların dışında kaygı, utanç, korku gibi duygular da depresyona eşlik ediyor olabilir.
Danışmanlık sürecinde öncelikle danışanın bu gibi duygularının anlaşılmasına gayret edilir. Böylece danışanın ilişkilerinde nelerin ters gittiği, hangi ihtiyaçlarının karşılanmadan kaldığı ve bunların nasıl engelleniyor olduğu anlaşılmaya çalışılır. Amaç danışanın olumsuz duygularının işaret ettiği ihtiyaçlarına ilişkin farkındalığını geliştirmek ve bu ihtiyaçların karşılanması doğrultusunda bugünün koşullarına uygun yollar bulmaktır.
Geçmiş yaşantıların bireyi nasıl etkilediğinin fark edilmesi ve bu yaşantılara eşlik eden duyguların anlaşılması gelecek hedefleri konusunda bireye yol göstermektedir.