2 ay ago · Dr. Gökce Gürdil Birinci · 0 comments
Ne arıyorum bu internette?
Günümüzde ekran bağımlılığından yakınan birçok kişi, aslında bu şikayetin altında farklı ihtiyaçların yattığının farkında olmayabilir. Sağlıksız olduğunu bildiği halde telefonu bir türlü elinden bırakamayıp saatler geçirmek, sıkıldığı halde videoları kaydırıp durmaya devam etmek veya çok saçma, çirkin ya da anlamsız bulduğu halde içerikleri izlemekten bir türlü çıkamamak, son zamanlarda birçok kişinin yakındığı durumlar arasındadır. Öyle ki, sosyal medyada geçirilen zamanlar kişiyi uykusuz bırakacak ve gün içindeki performansını düşürecek düzeylere gelebilir. İş ya da okul görevlerinin yerine getirilmesinde, dikkati sürdürmede, işleri zamanında yetiştirmede, hatta araç gereç kullanımında bile zararlı etkileri görülebilir. Aşırı ekran düşkünlüğü bazen de bireyin yakınlarına gereken ilgi ve dikkati verememesine, çevresinde süregiden ilişkilerden kopuk bir şekilde sanal bir yaşama dalıp gitmesine, bu nedenle çevresindekilerin kendilerini ihmal edilmiş ve değersiz hissetmelerine yol açarak kişilerarası ilişkilerde de bozucu etkiler yapabilir. Tüm bu olumsuz etkilerine rağmen dijital dünyada geçirilen sürenin uzayıp gitmesi, aslında bireyin farkında olmadığı bazı ihtiyaçlarını karşılama çabasından kaynaklanıyor olabilir.
Pek çok kişi günlerini iş, okul, ev ve kişilerarası ilişkilerle ilgili sorumluluklarını yerine getirme telaşıyla geçirip gitmektedir. Günlük yaşamın bu hızlı ve tekdüze akışı içinde kişi durup kendini anlamaya, duygusal ihtiyaçlarını fark etmeye ve kendi isteklerine yönelmeye zaman bulamıyor olabilir. Bazen de içinde yaşadığı hayat, duygusal anlamda yalnız hissettiği; desteksiz, sevgisiz ve şefkatsiz kaldığı bir hayat olabilir. Tüm bu gereksinimlerle günün sonunda telefonu eline alan kişi, “nihayet benim zamanım!” diyerek bir tatmin arayışına girebilir. Öyle ki, kendine ayırdığı bu zamana yönelik herhangi bir müdahale ya da engellenme onu bunaltıp öfkelendirebilir.
Bazen insanlar kendilerini başarısız ve yetersiz görüyor, hiç kimseden takdir alamadıkça bu inançlar içinde kendilerini kötü hissetmeye devam ediyor olabilirler. Bazen yalnızlıkları içinde giderek çökkün hale gelebilir, bazen ilişkiler içinde olsalar da kendilerini yalnız ve sevilmemiş hissediyor olabilirler. Yakınlarından bekledikleri özen, ilgi ve değeri görmemenin; hatta aksine yargılanıp suçlanmanın yarattığı üzüntü ve utançla başa çıkmaya çalışıyor olabilirler. Bazen gün boyunca anlamlı ve keyifli hiçbir şey yaşayamamış, hiçbir şeye gülememiş, hiçbir şeyden mutlu olamamış olabilirler. Yakın ve güzel paylaşımların, mutluluk ve huzurun eksikliğiyle günü kapatmaya çalışıyor olabilirler.
Bu gibi durumlarda, sunduğu içerikler bakımından, teknoloji ve internetin bireylerin sıkça sığındıkları birer liman haline geldiği söylenebilir. Yaşamlarında eksik kalan ihtiyaçları doyurabilmek adına, insanlar internette uzun saatler geçiriyor, güzel bir şeyler hissedecekleri içerikler arıyor olabilirler. Sorulduğunda çoğu zaman ne aradıklarını bilmediklerini, sadece merak ettiklerini ve herhangi bir anlam ifade etmese de yorgun düşene kadar internette gezinmeyi sürdürdüklerini belirtmektedirler. Bunun nedeni, kendilerine ayırdıkları bu zamanın aslında kaliteli bir süreç olmaması ve esas doyum aradıkları ihtiyaçlardan kopuk olmasıdır. “Şimdi güzel bir şeyler hissedeceğim,” diyerek saatler geçer. “Bir video daha izleyeyim…”, “bir paylaşım daha okuyayım…”, “şu diziden bir bölüme daha bakayım…” Ama hiçbir zaman kişi yeteri kadar eğlenemez, yeteri kadar mutlu olamaz, yeteri kadar gururu okşanmaz ya da öfkesi yeteri kadar soğumaz. Bir türlü yetmez, çünkü kişi gerçekte yaşamak istediklerini yaşayamaz, söylemek istediklerini söyleyemez, duymak istediklerini duyamaz. Örneğin, sevdiklerinden ilgi, kabul ve şefkat görememenin duygusal boşluğuyla yaşamakta olan bir kişi, saatlerce internette gezinse de yetmeyecektir, çünkü izledikleri gerçekte duyduğu yakınlık ihtiyacını karşılamayacaktır. Sadece geçici olarak yüzeysel bir keyif verecektir. Bu süreç hiçbir zaman tam bir tatmin sağlamadığı için, yani kişi doyamadığı için de internette gezinmeyi bir türlü bırakamayacak ve doyum aramaya devam edecektir. Bir şeyler hissetmeye çalışıyor ama bir türlü hissedemiyordur. Bu döngünün kırılması, bireyin söz konusu ihtiyaçlarını gerçek anlamda karşılayabileceği kaynaklarla temasa geçebilmesi sayesinde mümkün olur.
Bazı durumlarda ise dijital dünya, bireylerin başa çıkmakta zorlandıkları alanlardan kaçış olanağı sunması bakımından cazip bir seçenek gibi görünebilir. Tüm bağımlılıklar gibi, ekran ve internet bağımlılığı da insanları hissetmek istemedikleri duygulara karşı uyuşturup duyarsızlaştırmanın bir yolu olarak etki göstermektedir. Özellikle başarısızlık, yetersizlik, değersizlik, aşağılanma gibi durumların yarattığı utanç ya da çözüm bulunamayan olumsuz ihtimallerin yarattığı kaygı; yitip gidenlerin yası veya kurulamayan ilişkilerin üzüntü ve kederi bireylerin hissetmekten kaçınmaya çalıştıkları duygular olabilir. Dijital dünya, bu tür duygulardan kaçıp korunmayı; dikkati başka yönlere çekip zihni dağıtmayı sağlayacak güçlü içerikler sunmaktadır. Çoğu zaman kişi yaşadığı bu sıkıntıların sorumluluğunu alıp o konuda hamle yapmaktansa uyuşarak ertelemeyi tercih eder. Çünkü böylesi o an için zahmetsiz ve keyiflidir. Fakat uzun vadede bireyi ihtiyaçlarından uzaklaştırması ve sorunlara yol açması bakımından sağlıksızdır. Öte yandan, olumsuz duygularını fark edip bunların sorumluluğunu üstlenebilecek ve başa çıkabilecek kadar güçlenmeden bireyin bu sağlıksız durumdan çıkması da beklenemez.
İşte bu gibi durumlarda terapi süreci insanlara yardımcı olabilecek önemli farkındalıklar kazandırır. Bazen insanlar internet ve sosyal medyaya olan düşkünlüklerini kendileri fark edip dengeleyebilirler. Bazen de profesyonel bir destek gerekebilir. Terapi süreci, bireyin sağlıksız olduğunu bildiği halde sürdürdüğü bu alışkanlığın altında yatan ihtiyaçlarını anlayabileceği güvenli bir ortam sağlar. Birey, internette gezinip dururken aslında ne aradığını ya da nelerden kaçtığını, yargılamaların olmadığı bu kabul edici süreçte, terapistiyle birlikte araştırabilir. Bireyin olumsuz duygularını fark edip sahiplenebilecek ve bunların sorumluluğunu alarak harekete geçebilecek kadar güçlenebilmesi, terapi sürecinin en önemli işlevleri arasındadır. Böylece kişi söz konusu sıkıntılarıyla başa çıkmak için artık sanal dünyaya sığınmaya ihtiyaç duymaz hale gelecektir. Sıkıntılarıyla başa çıkması ve temel duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilmesi konusunda dijital dünyaya sığınmak yerine, daha işlevsel yollar bulabilir. Yani, bu süreçte kişinin kendini internet kullanımını kısıtlamaya zorlaması değil, artık ona o kadar da ihtiyaç duymamaya başlaması söz konusu olacaktır. Böylece, ekran ve internet kullanımının sağlıksız bir bağımlılığa dönüşmediği dengeli bir yaşam da mümkün hale gelebilir.
Tags: değersizlik, depresyon, dijital dünya, ekran bağımlılığı, internet, kaygı, öfke, teknoloji, yetersizlik Categories: Hayata Dair İpuçları
